Mehmet Çatakçı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlatmış olduğu yumuşama politikası bütün millet tarafından olumlu olumlu karşılanmış ve Türkiye’nin içte ve dışta buna ihtiyacı olduğu her kesim tarafından olumlu karşılanmıştı.
Ama görüldü ki bu yumuşamayı istemeyen güçler devriye girerek bu yumuşamaya son verdiler.
Aklı selimle ve hakkaniyetle bakan herkes, AK parti iktidarının son on yılında belli dönemler hariç, uçağın burnunun sürekli iniş modunda olduğunu ve buradan yukarıya dönük bir hamle yapmasının artık mümkün olmadığını rahatlıkla görebilir.
Esas itibariyle 2015 yılında 7 Haziran seçimleriyle başlayan iniş süreci iyi analiz edilip toplumun verdiği mesaj doğru okunamadığı için, kaybetme psikolojisi giderek bir travmaya dönüşmüş bulunuyor.
Belli aralıklarla seçmenin yaptığı uyarıları dikkate almayan AK Parti, sonunda 31 Mart seçimlerinde yaşadığı hezimetle yüzleşmek zorunda kaldı. Ve bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından dillendirilen Hatalarımızı düzeltmeliyiz, yoksa güneşin altında eriyen kar gibi eririz sözleriyle yeni bir toparlanma umudu ortaya çıktı.
Ama ne hikmetse bu toparlanma söylemlerinin ömrü de kısa sürdü. Çünkü AK Parti ilk kez hiç yaşamadığı bir mağlubiyet travmasıyla karşı karşıyaydı, kuruluşundan bu yana hep galibiyetlerin partisi oldu, bu yüzden de kaybetmenin yarattığı psikolojik tahribatı nasıl yöneteceğini bilmiyordu. Muhtemelen bundan sonraki süreçte hatalarını düzeltmeye çalışacaktır, ama öğrendiğinde AK Parti için çok geç olabilir.
Oysa CHP lideri Özgür Özelin 31 Mart seçiminden galibiyetle çıkmış olmasına ve AK Partiye hiç ihtiyacı olmamasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğandan randevu talep etmesi Türk siyasetinin nefes alması açısından büyük bir fırsattı. Nitekim Erdoğan- Özel görüşmeleri vesilesiyle, yine bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dillendirilen yumuşama söylemleri toplumda normalleşme umudunu canlandırmış ve önemli bir beklenti oluşturmuştu.
Bu görüşmeler vesilesiyle de yaşayarak öğrendik ki AK Partinin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeliden izin almadan yumuşama adımı atması, Türkiyeyi normalleştirecek bir demokrasi iklimine geri dönmesi asla mümkün değildir. Nitekim yumuşama işine bozulan Bahçeli önce AK Parti-CHP ittifak kursun diyerek AK Partiye aba altından sopa gösterdi, sonra da normalleşme adımlarını sinsi emeller olarak niteledi. Mesajı alan Erdoğan doğrudan Özgür Özele yüklenerek Bir kibarlık getirelim dedik, CHPnin başındaki arkadaş bizi hazmedemedi diyerek yumuşamayı bitiren son noktayı koydu.
Ve böylece AK Parti yeniden 31 Mart mağlubiyetini yaratan o toplumla gönül köprülerini yıkan jakoben AK Parti genlerine geri dönmüş oldu. Aslında henüz hiçbir şey değişmemişti, sadece toplum acaba siyasette bir normalleşme olur mu diye bir umuda kapılmıştı o kadar… Anlaşıldı ki bu yalancı bir baharmış, bulutların arasından güneş kısa süreliğine göründü ve kayboldu.
Yumuşama, normalleşme rüyasına kimin ne kadar inandığını kestirmek elbette zor ama kaybetme psikolojisinin AK Partide kalıcı hale geldiği kesin… Çünkü bir kez daha gördük ki AK Partinin Türkiyede ikinci parti olmasına yol açan zihniyet yapısından kurtularak yeni bir değişim adımı atması pek mümkün gözükmüyor.
Hiç lafı dolandırmadan söyleyelim yumuşama izni alabilmek için MHPnin kapısında bekleyen AK parti, toplumun hafızasına siyasi irade gücü zayıf bir parti olarak nakşolmuştur.
Şimdi siyaset AK parti için biraz daha zorlaşmış bulunuyor. Maalesef Cumhurbaşkanı Erdoğan, partinin DNAsıyla fazla oynadığı için, şu anda ortada bir AK Parti varlığından söz etmek zor. Ayrıca partinin de devletin bütün kurumlarının da Erdoğana bağlı olduğu bir sistemde partiye de ihtiyaç yok zaten… Hal böyle olunca 31 Marttan bu yana dillendirilen hatalarımızı düzelterek yeni bir değişim adımı atalım benzeri söylemlerin hiçbir kıymeti-harbiyesi kalmamış bulunuyor.
Eğer AK Parti bir yolunu bulup Türkiyenin normalleşmesini sağlayacak yumuşama politikalarını sürdürmek için Bahçeliden icazet alamazsa, bilmeli ki bu yeni sürecin de kaybedeni AK Parti olacaktır.
Kabul edelim ki CHP lideri Özgür Özel 31 Mart galibiyetinden bu yana, hiçbir alanı boş bırakmadan sürekli kazan-kazan politikası uyguluyor ve de bu süreci başarıyla yürütüyor. Sürecin başında CHP içindeki ulusalcı sol kesim, Özelin bu politikasını bir bakıma taviz olarak görüp burun kıvırmıştı.
Ama zaman ilerledikçe anlaşıldı ki CHP iktidara yönelik bütün eleştirilerine rağmen, memleket meseleleri konusunda hiçbir komplekse kapılmadan Erdoğanla müzakere ederek bütün bir topluma uzlaşı fotoğrafı verirken, AK Parti kendi ortaya attığı yumuşama politikalarından bile yan çizen bir parti görüntüsü veriyor