TÜRK ORDUSUNU VE SUBAYLARINI, KANDİL’İN GEDİKLİ TERÖRİSTLERİNE VE İMRALI CANİSİNE TERCİH EDİYORLAR”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu TBMM grup toplantısında konuştu.
Devleti devlet yapan şeyin can ve mal güvenliğini temin etmek olduğunu, bunu da asli ve sürekli kamu hizmetlerini icra ederek yaptığını adalet, güvenlik, dış politika, sağlık, eğitim ve savunma hizmetlerinin önemini belirterek konuşmasına başlayan Dervişoğlu; “Bu altı görev içerisinde, iki tanesinin başındaki bakanlıkta “milli” sıfatı bulunur. Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı. Buradaki milli vurgusu, bu hizmetlerin tüm yurt sathında aynı şekilde ve aynı amaçla yapılması gerektiğini vurgular. Yani hepimiz içindir. İcraatlar sürekli ve tutarlı olmak zorundadır. İktidarların değişken kararları ve seçim propagandaları ile değil, devletin sürekli politikaları ile hayata geçirilirler. Bu yüzden de Türk Devleti o iki bakanlığın görevlerini belirlerken, özellikle altlarını “milli” diye çizmiştir. Elbette ki; devlet aklı ve refleksi ile bu bakanlıkların önüne “milli” sıfatı konulması, hükümetlerin ve idarecilerin “milli” hassasiyetler taşıdığı Türkiye için geçerli ve anlamlıydı. Üzülerek söylüyorum, Günümüz Türkiye’si için değil. Çünkü ben, kendi uydurdukları “yerli ve milli” masallarından bahsetmiyorum. Türklüğe ve Cumhuriyete dair olan Millilikten bahsediyorum” dedi.
ERDOĞAN SEBEP, YUSUF TEKİN SONUÇTUR.”
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son günlerde gündem olan açıklamalarına ve teğmenlerin ihracına değinen Dervişoğlu şunları söyledi:
Açıktır ki Saray kayyımı altındaki Türkiye’de, bu iki bakanlığın ve iki asli kamu hizmetinin sadece ismi “milli” kalmıştır. Aksi olsaydı; bir başıbozuk, Milli Eğitim Bakanı diye atanamazdı. Diğeri ise Atatürk ve laik Cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akla bile getirilmezdi, Türk Nesillerini Yok Etmekten Sorumlu Bakanın, burada ne zırvaladığını tekrarlamayacağım. Memleketi “ahır” zannetmelerinin sonuçlarıdır bunlar! Sadece şunu söylemekle yetineyim: “Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur.”
HEZEYANLARINA SÖZDE DİNDARLIK KILIFI GEÇİREREK SARAYDAKI SAHİBİNE VE EL ETEK ÖPTÜĞÜ ŞEYHLERİNE, KATILDIĞI AK PARTİ TOPLANTILARINDA SADAKAT İSPAT EDİYOR”
“Okullara sabun koyamayan bir kabiliyetsizin böyle büyük büyük laflar etmesi elbette tesadüf değildir. Kendisi, kabinedeki diğer emsalleri gibi kul hakkı yemekten şişmiş, şahsına özel kararnamelerle rektör yapılmış, bugün de oturduğu Eğitim Bakanlığı makamı üzerinden Atatürk ve Cumhuriyetten intikam aldığını sanmaktadır. Bu zat, laikliği “icat edilmiş bir kavram” olarak tanımlıyor. Tarihimize mal olmuş İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne saldırıyor. Hezeyanlarına sözde dindarlık kılıfı geçirerek saraydaki sahibine ve el etek öptüğü şeyhlerine, katıldığı AK Parti toplantılarında sadakat ispat ediyor”
AZİZİYE TABYASI İŞTE O SAVAŞIN YADİGARIDIR”
Ünvanı profesör, Dili ise ortaokul terk bu zatla, laiklik polemiğine girmemiz beklenemez. Sadece ünlü ve “iltisaklı” hocasıyla yazdığı; “Son dönem Osmanlı Tarihi” üzerine olduğu anlaşılan doktora tezinin konusunun yüzü suyu hürmetine kendisine çok basit bir gerçeği hatırlatmak isterim: Yunanlılar 1821’de, Sırplar 1830’da, Bulgarlar ise 1876’da bağımsızlıklarını kazandılar. Bir Balkan İmparatorluğu olarak kurulan Osmanlı, 77-78 Rus harbi ile fiilen imparatorluk olma özelliğini kaybetti. Kendisi sanıyorum Erzurumlu…Sözlerimden dadaşlar sakın alınmasın ama Aziziye tabyası işte o savaşın yadigarıdır. Bu Sayın Bakan’a hatırlatıyorum. Yani o 72,5 milletten geriye bir şey kalmamıştı o dönemler. İttihat ve Terakki iktidarını, hadi 1908’den başlatalım arada 30 yıl vardır…
MECLİSE ANCAK BİR İŞGAL ORDUSU ÇAPULCUSU KADAR SEVGİ VE SAYGI DUYUYORLAR”
“Gelelim laikliğe bu sözlerin amacının da aslında ne olduğunu biliyoruz. Laiklik dedikçe, dindarlara birileri laf etsin istiyorlar. Bunlar Fatihalarla, şükür dualarıyla açılmış bir Meclise, Hakkıdır Hakk’a tapan dizelerini İstiklal Marşı yapmış bir Meclise ancak bir işgal ordusu çapulcusu kadar sevgi ve saygı duyuyorlar. Çünkü bunlar dindar falan değil. Din bezirganlıklarıyla bu ülkeyi yağmalamak isteyenlerdir. Bu artık sadece kötü niyet de değildir. Cehaletle de açıklanamaz. Bu düpedüz bölücülüktür. Bu sistematik bir Anayasal suçtur. Ama hem suçlu hem de güçlüdürler, dahası yüzsüzdürler”
HİÇBİR BAKAN, OKULA YENİ BAŞLAYAN BİR ÇOCUĞUN DÖRT İŞLEMİ ÖĞRENDİĞİ SÜRE KADAR BİLE BAKANLIK GÖREVİNİ İCRA EDEMEMİŞTİR”
“Konuşması gereken şeyleri konuşacak yüzü olmayan, yapması gereken görevlerini yapacak niyeti ve kabiliyeti olmayan Sarayın maarif memuru, milli Eğitim görevleri yerine anca, amirinin verdiği partizanlık görevlerini yerine getirir. Yani demek istiyorum ki millî eğitim bakanlığından kaynaklı görevleri yerine saraydan kendisine verilen talimatların icaplarını yerine getirir. Kendisi 9’uncu bakandır. 22 yılda 9. Bakan. Bu bakandan önce 8 bakan görev yapmıştır. Bu 22 yılda, Milli olmayan bir Eğitim Bakanı’nın görev süresi 2.4 yıldır. Neredeyse hiçbir bakan, okula yeni başlayan bir çocuğun dört işlemi öğrendiği süre kadar bile bakanlık görevini icra edememiştir”
ÜLKEMİZ, İLKOKUL KADEMESİNDE KAMU HARCAMALARININ PAYININ EN DÜŞÜK, ÖZEL OKUL HARCAMALARIN PAYININ İSE EN YÜKSEK OLDUĞU OECD ÜLKESİDİR”
İktidarın eğitim sistemine ilişkin karnesini açıklayan Dervişoğlu şunları söyledi:
“AKP’nin 22 yıllık iktidarında 18 kez Eğitim Sistemi değişmiştir. Bu ise bakan başına, 2 değişiklik anlamına gelmektedir. Buna sınavlardaki değişiklikleri dahil etmiyorum bile. 22 yıl boyunca eğitime ayrılan kamu harcamaları reel olarak sürekli düşmüştür. Türkiye’de ilköğretimden yükseköğretime kadar öğrenci başına yapılan yıllık kamu harcaması ortalama 5.425 dolardır. OECD ülkeleri ortalamasında ise 14.209 dolardır. Arada 3 kat fark vardır. Ülkemiz, ilkokul kademesinde kamu harcamalarının payının en düşük, özel okul harcamaların payının ise en yüksek olduğu OECD ülkesidir. Türkiye’de ilkokul kademesinde özel harcamaların payı yüzde 23tür. OECD ortalaması ise yüzde 6’dır. Aradaki fark 4 kattır. Bu harcanan paralar, çok küçük bir zengin azınlık dışında
Yüzbinlerce kendi yağında kavrulan aile için bir yıkımdır. Çocuklarını, gerçekten özel okula göndermek zorunda kalanların neden bu yolu tercih ettiği, kamu yönetiminin bir meselesi olmaktan çıkartılmıştır”
OLUP BİTENLERİN BAŞ SORUMLU İSE, BU GİBİ KİŞİLERİ BAKANLIK MAKAMINA ATAYAN SARAYDAKİ ZATTIR”
“Yıllarca okuyanların girebildiği yer ise iş ve mülakat kuyruğudur. Yahut vize kuyruklarında Yurtdışına gitmeye çalışmaktadırlar. 18-24 yaş aralığındaki her üç gençten biri, ne eğitimde ne istihdamdadır.
OECD ülkeleri ortalamasında bu oran yüzde 13’tür. İşte bu gerçekler orta yerde dururken, okullara sabun koymaktan aciz bu haddini bilmez çıkıp, elinde mikrofon parti kongrelerinde konuşup Cumhuriyet düşmanlığını ve Atatürk düşmanlığını kusmaktadır. Bu kasıtlı ve planlı bir süreçtir. Saraydaki Efendileri ve bir takım akıl hocası zübüklerin Türk Milletinin çocuklarına, onların bugünlerine ve geleceklerine dönük, sistemli düşmanlıklarının bir yansımasıdır. Olup bitenlerin baş Sorumlu ise bu gibi kişileri bakanlık makamına atayan Saraydaki zattır.”
ÖĞRETMENLERİMİZ, AKP DÖNEMİNDE ACI FATURAYI BELKİ DE EN ÇOK ÖDEYEN MESLEK GRUBUDUR”
24 Kasım Öğretmenler Günü’nü hatırlatarak konuşmasına devam eden Dervişoğlu şunları söyledi:
Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle ve minnetle anıyoruz. PKK’lı teröristler tarafından şehit edilerek aramızdan ayrılan Şenay Aybüke Yalçın’lar, Necmettin Yılmaz’lar ve daha nicelerine, tüm şehit öğretmenlerimize ve ebediyete irtihal etmiş değerli öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Öğretmenlerimiz, AKP döneminde acı faturayı belki de en çok ödeyen meslek grubudur. Çalıştıkları okulların fiziki koşulları yetersizdir. Günümüz şartlarında aldıkları maaşlar düşüktür. Öğretmenlerimizin yarıdan fazlası geçinemediği için ikinci bir iş yapmaya çalışmaktadır. Bunlar atanmayı başarıp çalışan öğretmenlerimiz; bir de yıllardır atama bekleyen mezunlarımız vardır.
AKP’NİN TORPİL PARKURUNDAN GEÇEMEYEN ÖĞRETMEN
“Ak Parti döneminde kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmenler gibi unvanların yanına Atanamayan Öğretmen diye bir unvan daha eklenmiştir. Bu unvan, “AKP’nin Torpil Parkurundan geçemeyen öğretmen” demektir.” diyerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 seçimleri öncesinde vermiş mülaklatları kaldırma sözünü hatırlattı. Dervişoğlu şunları söyledi:
Bakın 2023 seçimi öncesi Saraydaki zat şunu dedi: “Kamuya işe alımları, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız.” Gelinen noktada Mülakatlar aynen devam etmektedir. En son 20 bin öğretmen alımında sözlü sınav adı altında mülakat yapmaya devam etmiştir. Artık iş o kadar çığırından çıkmıştır ki, Milli Eğitim Bakanlığı gözümüzün içine bakarak torpil yaptığını kabul ederek, mülakat sonuçlarını açıklamış ardından yayından kaldırmıştır. Adayların sıralamalarını açıklamamıştır. Bu aymazlık, bu utanmazlık, bu milletimizle dalga geçme hali tarihimizin hiçbir döneminde yaşanmamıştır.
SARAYDAKİ ZATI MUHTEREM VE GAYRİ MİLLİ BAKAN HİÇ YÜZLERİ KIZARMADAN BU PAZAR GÜNÜ” KUTLAYACAKLAR”
“Bu kadrolar yani Saraydaki zatı muhterem ve gayri milli bakan hiç yüzleri kızarmadan bu Pazar “Öğretmenler Günü” kutlayacaklar, çiçek dağıtacaklardır. Derslik sayısından, bina sayısından bahsedeceklerdir. Çünkü o binalar yapan müteahhitler ortaklarıdır, bahsettikleri şey onlardır.
Akıllı tahtadan bahsedeceklerdir, o tahtaları satanlar ortaklarıdır. Kitaplar bedava diyeceklerdir, o kitapları basanlar ortaklarıdır. Bunları yaparken de hiç yüzleri kızarmayacaktır. Utanmazlık denizinde hızla kulaç atmaya, milyonlarca öğretmenimizin gözlerinin içine bakarak yalan söylemeye devam edeceklerdir. Eğitim camiasını siyasallaştırmaktan vazgeçmeyecekler. Öğretmen atamasından müdür vb. yönetici atamalarına torpil yapmaktan geri durmayacaklardır”
ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU VE MUTLU ÇİLELERİ SON BULSUN İNŞALLAH”
Öğretmenlere ve öğrencilere seslenen Dervişoğlu; Ülkemizin eğitim sistemini kaliteli hale getirmek mümkündür. Ülkemizin bunun için hem maddi kaynağı hem insan kaynağı vardır. İYİ Kadrolarca uygulanacak eğitim politikaları ile Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün koyduğu hedefler doğrultusunda eğitim Sistemimizi; modern dünyaya uyum sağlayan, dünya ile rekabet edebilen bireyler yetiştirecek şekilde kurgulayacağımızdan Türk kimliği ve Cumhuriyet felsefesiyle yetiştireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Atatürk’ün öğretmenlere nasihati hiçbir zaman unutmayacağımız temel ilkemizdir: “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister.” Bu nesilleri yetiştiren ve yetiştirecek olan tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu ve mutlu çileleri son bulsun inşallah” dedi.
SARAY İKTİDARI ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞMAYAN BİR MUHALEFET İSTİYOR. AMA BİZ ETLİYE DE SÜTLÜYE DE KARIŞACAĞIZ”
Gündemin sürekli yapay konularla değiştiğini belirten Dervişoğlu, “Saray iktidarı gündem değiştirerek halkın gerçek gündemi olan tabandaki yoksulluğun, tavandakiler tarafından yapılan yolsuzluğun konuşulmasını istemiyor. Gündemi sürekli suni meselelerle dolduruyorlar. Kimi zaman toplumun fay hatlarını kaşıyarak, kimi zaman bir magazin figürünü öne sürerek halkı asıl dertlerinden uzak tutmaya çalışıyorlar. Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Çünkü biz İYİ Parti’yiz. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE’DE HAYVAN YETİŞTİRİCİLERİNİN %75’İ ANTİBİYOTİK KULLANMAKTADIR”
En büyük sorunun hayat pahalılığı olduğunun altını çizen Dervişoğlu, “Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. O sebeple insanımız en ucuz gıdaya yönelmektedir. Bu durumu fırsat bilen bazı art niyetliler de gıdamızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır. İhraç ettiğimiz ürünler sınır kapılarından geri dönmektedir. Gerekçe çoğu zaman zararlı ilaç kalıntılarıdır. Özellikle et ürünlerinde durum daha vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımı denetimsizlik nedeniyle kontrolden çıkmıştır. Türkiye’de hayvan yetiştiricilerinin %75’i antibiyotik kullanmaktadır. Bu oran, kanatlı hayvanlarda %85’e kadar çıkmaktadır. Bu durum toplum sağlımızı olumsuz etkilemektedir. Antibiyotik direnci artmakta, kalıntı sorunları oluşmakta, atık su ve gübrelerle yayılarak ekosistemimize zarar vermektedir” şeklinde konuştu.
O KOLTUKLARDA NİÇİN OTURUYORSUNUZ?”
Sağlıklı gıdaya erişimin artık bir millî güvenlik sorunu haline geldiğini söyleyen Dervişoğlu, “Tarım ve Orman Bakanlığına ihbarda bulunuyorum” diyerek şunları söyledi:
“Yem fabrikalarını denetleyin. Büyükbaş hayvan etlerini ve ürünlerini analiz ettirin. Vurdumduymazlığınız yüzünden nesillerimiz tehdit altındadır. Ayrıca soruyorum: siyaseten “taklit ve tağşişten” öteye geçemeyen sizler, gıdadaki taklit ve tağşiş ile ilgili ne yapıyorsunuz? Sınır kapılarından geri dönen gıda ürünlerinin akıbeti ne oluyor? Bu ürünler iç piyasaya arz ediliyor mu?
Türkiye’de yasak olmasına rağmen kullanılan antibiyotiklerle ilgili ne yapıyorsunuz? Caydırıcı önlemler alıyor musunuz? Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı dert etmiyor musunuz? Eğer bunları yapmıyorsanız o koltuklarda niçin oturuyorsunuz? İktidarın görmezden geldiği bu sorunlar halkın ekmeğiyle oynuyor, ülkenin geleceğini karartıyor. Ama biz, suni gündemlerin perdelediği her bir gerçek sorunun üzerine gideceğiz. Çiftçinin, üreticinin, işçinin, emeklinin derdi bizim derdimizdir. Susturulmaya çalışılan her kesimin sesi olacağız. Bunların “karışmayın” dediği her şey bizim sorumluluk alanımızdır. Çünkü bu milletin hak ettiği refahı sağlamak bizim boynumuzun borcudur! Tekrar ediyorum etliye de karışacağız, sütlüye de karışacağız!”
AKP REJİMİNİN ELİNDE ARTIK BEBEK KANI DA VARDIR”
Ak Parti döneminde sağlık politikalarının da rant uğruna yerle bir edildiğini söyleyerek “Yenidoğan Çetesi” skandalını hatırlatan Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı:
Türk devletinin tüm geleneklerini hiçe sayan AK Parti rejimi, tüm güvenlik ihtiyaçlarına adeta savaş açan saray rejimi her alanda düzeni bozmuş ve kendisine rant alanı açmıştır. Sağlık sistemimiz de ne yazık ki rant uğruna yerle bir edilmiştir. Ancak artık konu sadece rantla açıklanamaz haldedir. AKP’nin kurduğu gözü dönmüş yağma ve işgal düzeni, insani ve vicdani ne varsa yıkıp geçmiştir. Bebeklerin canları bir servet biriktirme sisteminin konusu haline gelebilmiştir. AKP rejiminin elinde artık bebek kanı da vardır. Bu vahim ve içler acısı durumun en büyük müsebbibi Saray ve partisidir.
Çünkü bunların akıl dışı bir şekilde elleriyle mahvettikleri ekonomik ve sosyal yapı sayesinde suçluların bir fotoğraf çekilerek haklı ve güçlü olabildiği düzende, para kazanmak için artık her yol mübahtır. Böyle bir düzende vicdanlar da paraya çevrilebilir durumdadır. Saray ve avanesi için Ahlak artık boş bir lakırdıdan ibarettir”
SAĞLIK SİSTEMİ, HALK İÇİN, MİLLET İÇİN DEĞİL, ÖZEL HASTANE SAHİBİ BAKANLARIN KURDUĞU, ÖZEL HASTANE BARONLARININ İŞLETTİĞİ, BEBEKLERİ BİLE SGK ÖDEMESİ DİYE GÖREN BİR ŞEYTANİ ORGANİZASYONDUR”
“Körelen vicdanların caniliğini, İYİ Parti doğrudan takip etmektedir. Başta TBMM Grup Başkanvekilimiz Dr. Turhan ÇÖMEZ olmak üzere tüm milletvekillerimiz durumdan vazife çıkarmış,
Yenidoğan çetesinin iç yüzünü, acımasız eylemlerini ve kurulan talan ilişkisini bütün çıplaklığıyla kamuoyunun gözleri önüne sermiştir. Ayrıca yine Grup Başkanvekilimiz Buğra Kavuncu, teşkilat mensuplarımız ve avukatlarımızla birlikte mahkemeyi yerinde takip etmiş partimiz adına müdahillik talebinde bulunmuştur. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Bebeklerimiz para için öldürülmüştür. Aç bırakılmış, işkence edilmiştir. Maalesef evlatlarımız bebek katilliğiyle ün salmış bu merhametsiz örgütün mensuplarına, bu canilere emanet edilmiştir. Çünkü sağlık sistemi, halk için, millet için değil, Özel hastane sahibi bakanların kurduğu, özel hastane baronlarının işlettiği, bebekleri bile SGK ödemesi diye gören bir şeytani organizasyondur. Parası olmayanın ölüme terk edildiği, parası olanın da parasıyla rezil olduğu hatta yeni doğmuş bebeğini kaybedebildiği bir sistemdir. Halk olup bitenleri usanmadan bir korku filmi izler gibi takip ederken sorumluların kılı bile kıpırdamamaktadır. Bir bakanın istifa etmesi için daha hangi rezalet yaşanmalıdır? Bu utanç son bulmalı ve sağlık bakanı derhal görevinden azledilmelidir”
TÜRKİYE, LATİN AMERİKA’YA DÖNÜŞMÜŞTÜR”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu; “Maalesef Türkiye’de devlet aklı ve kurum kültürü yok edilmiş, yerini Saray rejiminin distopyası yani cumhur ittifakı devleti almıştır. Türkiye, Latin Amerika’ya dönüşmüştür” ifadelerini kullanarak konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Bir yanda, şehit edilen ve yaralanan polisler, güpegündüz vahşice katledilen kadınlar, bir kuytuda cesedi bulunan çocuklar ve hastanede öldürülen bebeklerimiz. Diğer yanda ise salıverilen teröristler ve uyuşturucu satıcıları… Tüm bunlar, Saray rejiminin ülkemizi ne hale getirdiğinin belgesidir. Hem de bir utanç belgesi! Üstelik bu olayların yaşandığı zaman dilimi, Saray rejiminin kendini en güçlü sandığı, ustalık dönemi diye nara attığı ama aslında hakimiyeti ve idareyi bütünüyle kaybettiği bir dönemde yaşanmaktadır.”
“DEVLET ÖYLE KAYBOLMUŞ Kİ, HANGİ KURUM VE KURULUŞA BAKSAK; “ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR” SESİNİ DUYUYORUZ…”
Devlet öyle kaybolmuş ki, hangi kurum ve kuruluşa baksak; “Aradığınız kişiye ulaşılamıyor” sesini duyuyoruz… Dahası Türk halkı yoksullukla pençeleşirken; sokaklarda ölmemek için can güvenliğini konuşuyoruz. Bebek öldüren çetenin, Cumhurbaşkanıyla, MİT Başkanıyla fotoğraflarını konuşuyoruz. Üzülerek ifade ediyorum ki, büyük Türk milletine, çok bilinmeyenli bir denklem içerisinde, aç kalıp, hayatını sürdürmek reva görülüyor!
NİHAİ KARARI BAKANLIKLAR DEĞİL, İLETİŞİM BAŞKANLIĞI VERİYOR”
Türk milletinin kendisini yönetenlere ve dolayısıyla devlete artık güvenmediğinin altını çizen Dervişoğlu;
“Saray rejimi, yıllardır ilmek ilmek işlenen aksaklıklarla da olsa doğru sonuç alan adalet sistemimizi, eğitim sistemimizi, sağlık sistemimizi ve kurumsal kültürümüzü yerle yeksan etmiştir. Türk milleti kendini yönetenlere ve dolayısı ile devletine artık güvenmiyor. Hastanelerde bebek katilleri, Meclise çağırılan bebek katili, orduda tarikat yapılanması, yargıda rüşvet bataklığı, şehirlerde silahlı çeteler, ticarette kara para, sporda yasadışı bahis, sokaklarda uyuşturucu kol geziyor. Ey iktidar sahipleri, siz ülkeyi yönettiğinizi zannediyorsunuz. Devletin savcısı sokakta saldırıya uğruyor. Makamında tehdit ediliyor. Korumaya çalıştığınız otoriteniz ise sadece gerçeği haykıranlara geçiyor. Bir yıl önce gelen ihbara ilk operasyon, ancak aradan bir yıl geçtikten sonra gerçekleştirilebiliyor, Skandallar sosyal medyaya yansıdıktan sonra kapatılıyor. Yani nihai kararı bakanlıklar değil, İletişim Başkanlığı veriyor” şeklinde konuştu.
İYİ PARTİ OLARAK BU TEKERE MUTLAKA ÇOMAK SOKACAĞIZ”
Normalleşme sürecine değinen Dervişoğlu; Bu ucube sistem ve garabet rejimle buyursun normalleşmek isteyen kim varsa onunla otursun ve normalleşsin. Görüşmek isteyen istediğiyle de görüşsün. Ama biz İYİ Parti olarak bu memleketin iyi ve cesur evlatları olarak bu tekere mutlaka çomak sokacağız ve bu yıkımı Allah’ın izniyle durduracağız! Biz iktidardan okullar yapmasını, fabrikalar kurmasını, var olanları korumasını beklerken hep tersini yaptılar. İktidar, var olan kurumların ya içini boşaltmıştır ya da işlemez hale getirmiştir. Ama en çok da satmıştır. Yıkmıştır, kesmiştir ve yok etmiştir” dedi.
SUÇUN VE KANUNSUZLUĞUN KAYNAĞI, BU ÜLKEYİ YÖNETMEKTEDİR”
İktidarın her meseleyi inşaat yaparak çözmeye çalıştığını söyleyen Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı:
“Milletimiz, adaleti işlemeyen, ekonomisi kötü, toplumsal ahlakı bozulmuş bir düzen ile baş başa bırakılmıştır. Ortaya çıkan her meseleyi “İnşaat Yaparak” çözmeye çalışan Saray ve çetesi çöken adalet sistemini de yeni adalet sarayları, yeni cezaevleri inşa ederek çözeceğini zannediyor. Ancak bu suç ve kanunsuzluk düzenine cezaevi yetmemektedir. Çünkü suçun ve kanunsuzluğun kaynağı, bu ülkeyi yönetmektedir. Muhalifleri içeri atmaktan, hırsızı, arzısı, dolandırıcıyı, katili koyacak yer bulamamaktadır. Cumhuriyet tarihinde yaşanmamış toplumsal çürüme ile karşı karşıyayız. Bugün Türkiye cezaevleri doluluk oranı açısından Avrupa’nın lideri konumuna yükselmiştir”
BİZİM GÖREVİMİZ; DEVLETİ ADALETLE KAİM KILMAK, ADALETİ HÜRRİYETLE DAİM KILMAK VE BU VİCDANSIZ BEZİRGANLARA KARŞI DURMAKTIR”
“2009 yılında ülkemizde her 100 bin kişiden 163’ü cezaevinde iken bugün bu sayı 435’e çıkmıştır.
Artış tam dört kattır! Bir o kadar suçlu da önü arkası düşünülmeden uygulanan infaz düzenlemeleri neticesinde dışarıda özgürce dolaşmaktadır. Artık ülkemizin sokakları yürünemeyecek durumdadır. Adalet Bakanının ve Saray memurlarının adaletle ilgili temel görevi, her itiraz edenden, her muhaliften suçlu çıkarmak olduğu için adaletin kendisini tesis etmeye zaman kalmamaktadır.
Yeni cezaevleri yapmaksa, yeni yandaş müteahhitleri zengin etmek içindir. Yeni adalet sarayları da adalet terazisini bezirgan terazisine çevirmek içindir. Bizim görevimiz; devleti adaletle kaim kılmak,
adaleti Hürriyetle daim kılmak ve bu vicdansız bezirganlara karşı durmaktır. İşte varlık sebebimiz budur!”
BU YEMİNİN NERESİNDEN, KİM, NE SAİKLE GOCUNMUŞTUR? ONU ÖĞRENMEK İSTİYORUM.”
Harp Okullarının son mezuniyet törenlerinde yaşanan gelişmelere ve genç teğmenlerin ettikleri yemin üzerinden konuşulan tartışmalara değinen Dervişoğlu, kürsüde teğmenlerin okuduğu yemini tekrarlayarak şunları söyledi:
Biliyorsunuz Atatürk’ten, Cumhuriyetten almaya çalıştıkları intikam, onlara dair hırsları ve kinleri bitmediği için en ufak meselede deliye dönüyorlar. Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını
Şimdi de Genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar Ne demişti teğmenlerimiz? Ne diye yemin etmişlerdi? “Ant içeriz ki; Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene!” diye de bitirmişlerdir. Bu yeminin kabul edilemeyecek neresi vardır değerli dava arkadaşlarım? Bu yeminin neresinden, kim, ne saikle gocunmuştur? Aslına bakarsanız onu öğrenmek istiyorum.
ÜÇ GENÇ KADININ OKUL BİRİNCİSİ OLDUĞU BİR TÜRK ORDUSU GERÇEĞİNİ YI-KA-MA-DI-LAR!”
“Şimdi bu teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK’dan atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz: “Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusunun namus ve şerefi
Vatan toprakları ve bağımsızlık” bunların içinde 4 ana unsur var. Saydıklarım unsurlar bunlar. İşte bu meseleler, birileri tarafından bakıldığında TSK’nın itibarını zedeliyormuş! Öyle demeç veriyor etrafa “milli” savunma bakanlığı… Çünkü bu Cumhuriyeti 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yerinden sallayamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk Ordusu gerçeğini yı-ka-ma-dı-lar!”
İTİBARİ VALİLERE, PKK’YA OPERASYON YAPMAYIN TALİMATI VERİRKEN DÜŞÜNECEKTİNİZ”
“Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır. Övünç kaynağımız ve gurur kaynağımızdırlar. Onların itibar dedikleri, saray sevicilerin itibar dediklerin ne anlam çıkardıklarını biz biliyoruz. Bunlar her şeye itibar derler. Teğmenin ettiği yemine itibarımıza halel getiriyorlar diye suçlamada bulunurlar ama kozmik odaya girildiğinde itibar denen kavramı akıllarının uçlarına bile getirmezler. O zaman düşünecektiniz itibarı. Gizli belgeleri Amerikan istihbaratına hediye ederken düşünecektiniz itibarı, şimdi değil. O bizim gencecik teğmen yavrularımız üzerinden değildir itibar düşünmek. İtibarı, sınırları koruma görevini askıya alırken düşünecektiniz. İtibari valilere, PKK’ya operasyon yapmayın talimatı verirken düşünecektiniz. Rus uçağını bir takım aklı evvellerin aklına uyup düşürdükten sonra diyet olarak parasını verip alamadığımız uçaklardan vazgeçerken düşünecektiniz itibarı. İtibarı Türk Silahlı Kuvvetlerinin genel kurmay başkanını ihanet ortağınız cemaatle birlikte yargılarken düşünecektiniz. İtibarı, Ali Tatar ölürken düşünecektiniz. Türk ordusunun generallerini, terör örgütlerinin artıklarına selam verdirtirken düşünecektiniz.”
TERÖRİSTBAŞI ÖCALAN’I, O GENCECİK TEĞMENLERE TERCİH EDİYORLAR”
Genç teğmenlerin ihracı, Milli eğitim bakanının demeçleri, Teröristbaşı’nın meclis kürsüsüne çağırılmasının iktidarın kaçakları Türk Milletinden üstün tuttuğu yeni bir “Millet Sistemi” projesi olduğunu söyleyen Dervişoğlu şu şekilde konuştu:
“Bu oyunu bozacağız! Vallahi bozacağız, billahi bozacağız! Hedef, üniter devlet ve millet egemenliğe dayanan Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetidir bunların hedefleri. Kurumları, kuralları ve millet tanımıyla bir bütün olarak hedef alarak yıkma arzularıdır bunların planları. Amaç, 1923 projesinin mülgasıdır. Aynı Cumhuriyet’in ortadan kaldırılmasıdır. Ve ortaya attıkları her spekülatif veya manipülatif demecin hedefi de aslında budur. Yaptıkları tercih bilinsin isterim: Teröristbaşı Öcalan’ı, o gencecik teğmenlere tercih ediyorlar. Türk ordusunu ve subaylarını, Kandil’in gedikli teröristlerine ve İmralı canisine tercih ediyorlar. Buradan açıkça ilan ediyorum. Cumhuriyetle hesaplaşmayı geçmişte de yaptılar. Bu memleketin öz evlatlarını, teröristlere ve İmralı’daki Kandil’deki cani başlarına tercih ettiklerini defalarca gösterdiler. Birlikte türküler söylemediler mi? Şimdi bunu daha büyük bir ittifakla yapıyorlar. İç cephe diyerek, bir takım eski Maocu artığı sözde danışmanlar ve bir takım eski kullanışlı cemaat aparatlarını kullanarak hem de davulla zurnayla yapıyorlar.”
YA İSTİKLAL! YA İZMİHLAL!”
“Bizlerin de yapmak zorunda olduğu bir tercih var: Ya bu istibdadı yıkacağız, Ya bu istibdad bizi yıkacaktır!” diyerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu;
“Ya bu Cumhuriyeti kurtaracağız ya da bize kurtarabilecek bir şey kalmayacaktır! Ya Türk Milletinin namus ve şeref davasını güdeceğiz. Ya da bir avuç kendini bilmez bizi güdecektir! Ya bu vatan topraklarına sahip çıkacağız. Ya da milyonlarca vatansız bu topraklara sahip olacaktır! Ya İstiklal!
Ya izmihlal! İşte tercih edeceğimiz iki şey budur! Bunlar sadece teğmenlerin ettiği yemine değil,
millet adına edilen her türlü yemine karşıdırlar. Bunun en büyük delili de andımızı kaldırmış olmalarıdır. Okullardan ve kitaplardan kaldırmışlar. Ama andımızı yüreklerimizden silememişlerdir. Bu konuyla ilgili verdikleri sözü kimileri unutmuş olabilir” ifadelerini kullandı.
“Biz hala durduğumuz yerdeyiz. Ve yine hala aynı gurur ve onurla haykırıyoruz. Andımız şerefimizdir değerli dava arkadaşlarım” diyen Dervişoğlu salonla birlikte andımızı okuyarak grup toplantısına son verdi.